Çeltek Köyü
  Çeltek Baba Kimdir?
 
HORASAN ERENLERİNDEN ÇELTEK BABA
Prof. Dr. Kadir Özköse

          Şeyh Mahmut kadim bir yerleşim alanı olan köyde İslamlaşma sürecini başlatan ve gerçekleştiren kişi olarak bilinmektedir.
Çeltek Baba’nın asıl ismi Şeyh Mahmut, unvanı Emirci, lakabı Doğan ve ocağı Çeltek’tir. Emirci adı, bağlılarının mensup olduğu manevi otoritenin adıdır. Zamanla Çeltek Baba adıyla anılan ve köye adını veren Şeyh Mahmut, ilgi odağı ve sevgi yumağı haline gelmiştir. Kendisine Doğan lakabı verilmiştir. Çünkü Doğanlar yuvalarını genellikle sarp kayalıkların kenarına, nadir olarak da terk edilmiş yuvalara kurarlar. Şeyh Mahmut da zaviyesini henüz İslâm toprakları arasına katılmamış, henüz Türk coğrafyası içerisinde yer almamış bir yörede ve Hıristiyan kitlenin arasında kurmuştur. Şeyh Mahmut, Türkmenlerin yerleşmesi için yeni yerleşim yerleri arayışında bulunan isimlerden biridir. Anadolu’ya gelirken tek başına değil, boyu, soyu ve halkı ile birlikte gelmiştir. Göçebe Türkmen zümresi olan taraftarlarının yerleşimi için uygun zemin arayışı çabasına girmiştir. Henüz müslüman halklardan herhangi birinin ulaşamadığı, ücra, gözden ırak ve zabtı uzak görülen bu yöreye gelmiştir. Doğanlar, güçlü kanatlarıyla havayı yararak hızla ve düz bir çizgi boyunca uçarlar. Şeyh Mahmut da bir Doğan misali maneviyat âleminde güçlü nüfuzu ile yükseklerde uçan, hedefini yakalayan bir isimdir. Doğan kuşu, izzete, otoriteye, düşmana galibiyete, arzu ve isteklere kavuşmaya, gam ve kederden kurtuluşa işarettir. Dolayısıyla o, zamanında bilgeliği, ermişliği, maneviyatı, idareciliği, geniş taraftar kitlesi, sevenlerinin bendeliği ile Doğan kuşu gibi hedefi yakalayan bir isimdir.
Dede Garkın, Sarı Saltuk, Gajgaj Dede gibi maneviyat ocaklarından biri de Çeltek Baba ocağıdır. Çeltek Baba Ocağı, 17 köyün öşrünü alan güçlü bir yuvadır. Hamlıkların giderildiği, kötü ahlakın izale edildiği, edep dersinin verildiği, bağlılarının hizmeti şiar edindiği ve kulluğun yaygınlaştırıldığı manevi dokunun adreslerindendir.
Şeyh Mahmut, Çeltek’e geldiğinde yerli ve gayr-i müslim halkın köyün dışına çıktığından bahsedilir. Bu önceden beri burada yerleşmiş olan gayr-i Müslimlerin elinden topraklarının zorla ele geçirilmesi, yerlilerin ev ve barklarından edilmesi demek değildir. Onun gelişi ile gayr-i Müslimlerin oradan çıkışı, onun yerli halkla içli dışlı hâle gelmeye başladığını, onların kalbine girdiğini, onları tesir halkası içerisine aldığını ve onları dönüştürdüğünü gösterir. Onlara dini ve diyaneti öğretip onları gerçekle tanıştırınca onların inançlarındaki sakat ve yanlış itikadı giderdiği, onları fıtrat dini olan İslam’la buluşturduğu anlatılmaktadır.

         1. Hâcetpınarı

           Yine anlatılan rivayetler ışığında onun köye geldiğinde elindeki asa ile yere vurduğu, susuz ve kurak toprakların suya kavuştuğu ve bu suya da Hacetpınarı adı verildiği anlatılır. Anlatılanlar doğrudur, ama mecazi anlamlarla doludur. Toprağın kurak veya çorak olması bölgedeki su kıtlığını değil maneviyat kuraklığını sembolize etmektedir. Onun gelişinden önce dinsizlik, inançsızlık, itikadi bozukluk ve sapık anlayışlarla verimsiz ve huzursuz bir saha olan bölgede onun sözleri yağmur gibi bereket getirmiş. Hayat damarları kuruyan insanlık pınarının tekrar coşmasına sebep olmuştur. Hâlen mevcudiyetini koruyan Hâcetpınarı maneviyat kuyusu anlamınadır. Su hayattır. İslâm’ın hayatiyeti de ilimle mümkündür. Çeltek Baba Hacetpınarı ise ilim ve irfan, kültür ve medeniyet çeşmesidir. İlim ehli olmak isteyen, mânâ pınarından kana kana içmek isteyenler, ahlâkî güzelliklere bezenmek isteyenler bu dergâhın kapısına varıp Çeltek Baba Pınarından hâcetlerini gidermeye çalışmışlardır.
 
2. Şeyh Mahmud’a Baba Denilmesinin Sebebi
        Anadolu’daki maneviyat önderlerine “Baba” denilmesinin sebebi; Horasan’daki evliyaya “Bab” denilmesinin bir devamıdır. Çocuklarının büyümesi ve yetişmesi için babalar ailenin yükünü çekerler. Yavrularının rahatı için zahmete rahmet nazarıyla katlanırlar. Babalarımız dünyadaki varlık sebebimiz, umudumuz ve destekçimizdir. Maneviyat önderleri ise sevenlerinin manevi babaları mesabesindedir. Nesebimiz bakımından bize baba olan büyüklerimiz dünyada maddi ve fizyolojik gelişimimizi sağlarken, hakikat önderi olan mürşid ve insan-ı kamiller ahiret hayatımızın kurtuluşuna, manevi ihtiyaçlarımızın karşılanışına neden olurlar. Çeltekli olarak geçmişten günümüze adını andıkça adresimizi bulmaya yol açan, bize aidiyet sırrını açıklayan ve kimliğimizi kendisinde görmemizi isteyen isim de Çeltek Baba olduğu için onu babamız, rehberimiz, mihmandarımız olarak kabul etmekteyiz.
3. Çeltek Baba’nın Düşünce DünyasıTasavvuf ve tarikat ehli arasında her beldenin bir koruyucu velisi olduğu kabul edilir. Bu veli o beldenin veya şehrin muhafızı, hamisi, sahibi ve hâkimidir. Mesela İstanbul’un sahibi Eyüp Sultan, Üsküdar’ın sahibi Aziz Mahmud Hüdayi, Ankara’nın sahibi Hacı Bayram Veli, Konya’nın sahibi Mevlana Celaleddin-i Rumi’dir. Bir beldenin veya kentin sahibi olan evliyanın felsefesine riayet edildikçe o belde veya kentin her türlü saldırı, afet ve felakete karşı himaye ve muhafaza edildiğinden bahsedilmektedir. İşte köyümüzün medar-ı iftiharı, topraklarımızın hamisi, köylümüzün gönül âbidesi de Çeltek Baba’dır. Onun düşünce dünyası ve ruh atlası ne kadar işlevsel olursa köyümüz de o kadar payidar olacaktır.
           O halde kimdir Çeltek Baba?
         Tarihi kişiliği ile ilgili, kaynaklarda yeterli bilgiler yer almamaktadır. Şahsiyeti efsanevi ve menkabevi bir şekle dönüştürülüp tarihî kişiliği gözlerden ırak hâle getirilmiştir. Ulaşabildiğimiz kaynaklar, edindiğimiz belgeler ve rastladığımız kayıtlardan anladığımıza göre o, öncelikli olarak bölgeye ilk gelen Türkmen şahsiyetlerindendir. Yaşadığı dönem on ikinci yüzyılın sonu on üçüncü yüzyılın ilk yarısıdır. Danişmendlilerin Tokat’ı hakimiyetleri altına aldıkları döneme rastlamaktadır.
Çeltek Baba’nın Anadolu’ya Horasan bölgesinden geldiği bilinmektedir. Büyük ve kalabalık bir Türk boyuna sahip olduğu görülmektedir. Türklerin doğudan batıya doğru gerçekleşen kitlesel göçlerinden biri de Çeltek Baba’nın aşiretidir. Suriye, Halep, Gaziantep, Kahramanmaraş, Kayseri, Sivas üzerinden Tokat ve Zile’ye gelen Çeltek Baba, bilinçli bir tarzda son karargahına kadar yürüyüşünü sürdürmüştür.
Çeltek Baba’nın Horasan’da yetiştiği ekol, Yeseviyye tarikatı idi. Dolayısıyla burada öncelikli olarak Yeseviyye Tarikatını tanıtmamız yerinde olacaktır. Ahmed Yesevî (ö. 562/1166)’nin kurucusu olduğu ve kendi adıyla anılan Yeseviyye Tarikatı sünnet, tasavvuf ve Horasan melâmîliği gibi üç temel esasa dayanmakta ve hemen her yönüyle Türk kimliğini yansıtmaktadır. Buhara medreselerinde öğrenimini tamamlayan Ahmed Yesevî, hikmetleri vasıtasıyla öğrenim gördüğü yazılı kültürü, sözlü kültür haline getirmiş ve şehir halkları kadar okuma imkânı bulamayan bozkır halklarına da bu bilgileri aktarmıştır. Pîr-i Türkistân, Hâce-i Türkistân, Hazret-i Sultan ve Sultanu’l-Evliyâ gibi unvanlarla anılan Ahmed Yesevî, Türk dili ve edebiyatında bir büyük çığır açmış, Yunus Emre, Eşrefoğlu Rûmî, Niyâzî-i Mısrî ve Aziz Mahmûd Hüdâyî gibi Anadolu tekke şâirlerine, hem ruh ve mânâda hem de dil ve nazımda rehberlik etmiş, Türk tasavvuf şiirinin "pîr" i olmuştur. Onun öncülüğünde gerçekleşen Türk Tasavvuf Edebiyatı ürünleri, İslâm edebiyatı içinde ayrı bir yer tutmuş ve önemli bir açılım sağlamıştır. 12. asırda tohumunu atarak gerçekleştirdiği bu süreç, "insân-ı kâmil" ve "pîr" olarak Ahmet Yesevî'nin mânevî şahsiyetini yansıtmaktadır. Onun diktiği Türk tasavvuf şiiri ağacı Yûnus Emre'nin dilinde Anadolu'da kemalini bulmuş ve olgun meyvelerini vermiştir.
Yesevîlik’in Orta Asya, Hindistan ve Anadolu coğrafyası olmak üzere başlıca üç ana bölgede yayıldığını söyleyebiliriz. Göçmen Yesevî şeyh ve dervişleri, mesken edindikleri Anadolu topraklarında zaviyelerini kurarak tarikatlarını yaymaya çalıştılar. Orta Asya’dan getirdikleri Ahmed Yesevi ile ilgili bütün sözlü geleneklerini yeni müridlerine aktardılar.
Yeseviyye dergâhında yetişen Çeltek Baba, diğer Yesevi dervişleri gibi yaşadıkları manevi neşeyi, sahip oldukları engin kültürü ve gönül verdikleri samimi İslam inancını yaymak ve insanlığı İslâm’la tanıştırmak için Anadolu’ya gönderilmişlerdir. Her yurt edinmek hem de yeni coğrafyalara mânâ ruhunu katmak için çalıştılar.
 
             4. Gönül Terapisi ve Ruh Tedavisi
Çeltek Baba’nın köyde asırlardır hizmet veren iki kurumu vardır. Bunlardan biri Çilehane, diğeri zaviyesidir. Çilehanesinde dervişlerini tasavvufî eğitime tabi tutmuştur. Çile, halvet, riyazet, mücahede, muhasebe, murakabe ve nefis terbiyesi eğitimi ile sevenlerinin olgunlaşmasını ve kendilerinin yetişmesini gerçekleştirmiştir.
Zaviyesi ise âdeta bir misafirhane işlevi görmüştür. Âyende ve râvendeye hizmet vermiştir. Evliya Çelebi’nin Seyehatnamesi’nde ifade ettiği gibi zaviyeye bağlanan on yedi köyün öşrü ile fakir fukaranın, garip gurabanın, yoksul ve hasta kitlelerin barınmasına, sığınmasına ve karınlarını doyurmasına çalışmıştır. Hem o dönemde hem de sonraki asırlarda zaviyenin misafiri eksik olmamıştır.
Çeltek Baba Zaviyesi aynı zamanda bir eğitim merkeziydi. Kur’ân eğitiminin, sünnet öğretiminin, ahlâk anlayışının, yaşama felsefesinin ve sanat terbiyesinin verildiği bir ocak haline gelmiştir. Osmanlı Devleti döneminde Amasya şehzadeler diyarı olarak Osmanlı şehzadelerinin eğitim gördüğü bir kültür merkezi konumundaydı. Amasya’ya en yakın kültür merkezlerinden biri de Zile idi. Zile en çok güçlü medreseleri, seçkin müderrisleri ve yoğun eğitim faaliyetleri ile dikkat çeken bir kentti. Zile ve çevresinde eğitim veren kurumlardan biri de Çeltek Baba Zaviyesi idi.
Çeltek Baba Zaviyesinin en önemli özelliği bir klinik işlevi görmesi idi. Darboğazdan, huzursuzluk girdabından ve acılardan kurtulmak isteyenlerin teskin edildiği, anlam kazandığı ve kendisi ile barışık hâle geldiği bir dergâhtı. Çeltek Baba Zaviyesi, çevresindeki kitlelerin yaralarını sarmaya, toplumsal kargaşaları gidermeye, kavgaları önlemeye ve birlikte yaşama tecrübesini kazandırmaya gayret etmiştir. Sağlıklı toplumun sağlıklı fertlerle inşa edilebileceği fikrini ilke edinen zaviye sorumluları, bireylerin ihtiyaçlarını karşılamayı temel görev addetmişlerdir. Bireyin fizikî, zâhirî, şeklî, dünyevî ve bedensel ihtiyaçlarını sağlamanın önemini vurgulamakla birlikte, ruhu aç, vicdanı sakat, nefsi azgın ve kalbi katı olanların her türlü imkâna kavuşsalar da sahil-i selâmete ulaşamayacaklarını telkin etmişlerdir. Bir mürşid-i kâmil olan Çeltek Baba, maddî hastalıklar kadar manevî hastalıklara da dikkat çekmiştir.
Çeltek Baba Dergâhında her şeyden önce kişiye özgüven aşılanırdı. Kula kulluktan ve maddeye bağımlılıktan kurtulması öğütlenirdi. Dergâhta verilen sülûk eğitimi hasta ruhları tedavi etmiş, şaşkın tabiatları kararlı kılmış, müminleri kardeş, ulemayı rehber, mâneviyât önderlerini örnek, halka hizmeti düstur edinmeyi öğütlemiştir. Bu dergâhta hiçbir hastalık baş edilemez olarak görülmemiş, benliğin ıslahı, nefislerin terbiyesi hedeflenmiştir. Çeltek Baba Dergâhından yetişenlerin mütevazi, sabırlı, dengeli, paylaşım sahibi, mütevekkil, vefalı, sadık, sorumluluklarının bilincinde ve hayatı aşkla yaşamaya azimli şahsiyetler olduğunun altı çizilmiştir.
Ruhsal bunalım geçiren, sinir hastalıklarına müptela olan, ruhsal travmalara maruz kalanlar Çeltek Baba Dergâhında huzur atmosferini bulmuştur. Yapılan dualar, gerçekleşen ikramlar, telkin edilen tavsiyeler ve devam ettirilen insanlık dersleri ile anormallikler normalleştirilmiş, aşırılıklar törpülenmiş, kötülükler izale edilmiş ve hastalıklar tedavi edilmiştir.
Çeltek Baba’yı cazibe merkezi hâline getiren buradaki kaybolmayan ruhtur. Asırlardır edilen duaların hâlen diriltici birer nefes oluşudur. Bu zât hakkında beslenen hüsn-i niyetin hayır, bereket ve şifa ile bize dönüşmüş şeklidir. Biz kendi değerlerimize sahip çıktıkça kendimiz olmaya başlayacağız. Manevi pîrimiz kabul edilen Çeltek Baba’nın ruhuna sadık kaldıkça sağlam bireyler ve temiz toplum olarak yaşayacağız. Ruh dengemiz, gönül huzurumuz ve insanlık yolculuğumuz Çeltek Baba Dergahından alacağımız huzura bağlı.
 Bir Horasan abdalı olan Çeltek Baba, melamet anlayışını, aşk felsefesini, fütüvvet geleneğini, gazilik ve alperenlik ruhunu şiar edinmiş bir sufidir. Yegâne hedefi bölge halkının huzurlu ve mutlu bir yaşam sürmesidir.
         5. Aşk Felsefesi
       Yunus Emre (ö. 720/1320)’nin ilahileri, Mustafa Itrî (ö.1124/1712)’nin besteleri, İsmail Hakkı Bursevî (ö.1137/1724)’nin Dîvân’ı, Eşrefoğlu Rûmî (ö.874/1469)’nin şiirleri, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (ö.672/1273)’nın Mesnevi’si ve Çeltek Baba (ö. 13. yy)’nın hizmet halkası sevgi ve aşktır. Mimar Sinan (ö.996/1588)’a Süleymaniye’yi yaptıran, Fatih Sultan Mehmet (ö.886/1481)’e İstanbul’u muştu haline getiren, Çeltek Baba gibi Anadolu erenlerini terk-i diyar kılan, sevgi ve muhabbettir. Sevgilerin en güzeli, en mükemmeli ve ebedi olanı mutlak güzelliğe, Allah’a duyulan sevgidir.
Çeltek Baba’ya göre Allah sevgisini bulamamış kişi, ham, kaba, kırıcı ve yıkıcı olurken, Allah aşkına koyulan kişi, merhametli, bağışlayıcı, gayretli ve coşkuludur. Ona göre İslam’ı yaşamanın ve yaymanın ana metodu, sevgi ve merhamettir. Zira Müslüman, sağlam iman sahibi, fedakâr, merhametli, sevgi ve saygı dolu, güleç yüzlü ve affedici insandır.
Çeltek Baba örneğindeki erenler, aşk ve muhabbeti, hayatın özünü teşkil eden ilâhî bir iksir olarak görmüşlerdir. Onlar muhabbeti; yegâne sevgilimiz olan Allah’a kavuşma ve O’nun güzelliğini görme heyecanı ve susuzluğu olarak tarif etmişlerdir. O nedenle kalblerinin ihtizâza gelip coşmasına ayrı bir önem vermişlerdir. Allah dostları nazarında insanda muhabbetin merkezi, kalbdir. Allâh Teâlâ, kulunda iki değil, sâdece tek kalb yaratmış ve onu da kendisine mahsûs kılmıştır. Kalbin muhabbet duyacağı hakîkî mâşûk ise, ancak Allâh Teâlâ’dır. Fakat kalb, muhabbetin bu zirve noktasına bir anda yükselemez. Muhabbetullâh sarayına çıkmak için, sevilen diğer varlıklar birer merdiven basamakları mesâbesindedir. Bunlara duyulan meşrû muhabbetler, kalbin hakîkî sevgiye hazırlanması istikâmetinde, birer alıştırma hükmünde olacaktır.
Çeltek Baba’nın düşünce dünyasında Allah'ı seven kişi, Allah’a konuktur. Konuk ise yeme­de, içmede, giyinmede ve diğer bütün ahvâlinde ev sahibine kar­şı bir tercihte bulunmaz. Dâima onun ikramlarına razı olur. Hakk'ın konukluğuna mazhar olanlar arasında sûfıler de vardır. Çünkü sûfîler, Hakk'a konuk olmayı tercih edip, bu emel­lerini gerçekleştirmeye çalıştıkları için akıllı insanlardır.
Aşk öze yönelmenin en önemli vasıtasıdır. Hakk’a uyarak âh u zâr edip göz yaşı dökmektir. Çöller gezip şaşkın, garip kalmak, öze duyulan uzaklık hissinin şiddetinden kaynaklanan hâllerdir. Âşık olan kişi, sahralarda bir takım sebeplerden kurtulma, sevdiği Hak ile baş başa olma ve O’nunla teselli bulma yoluna girer. Aşk, yaratılmış dünyadaki her şeyden özgür olmak ve Allah’ı seçmek demektir. O başka bir şeye değil, Allah’a kulluk etmektir. Yalnız insanlar, Allah’ı sonsuz, her şeyi kuşatıcı gerçekliği içinde, cemal ve celal, lütuf ve kahr sıfatlarını kucaklayarak sevebilecek şekilde yaratılmıştır
 
 
  Bugün 10 ziyaretçi (12 klik) burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol